TeknoSufi

"IKI KAPILI BIR HANDAYIM"

Thursday, September 28, 2006

Kubrick Anma Seansı

The Killing(1956), Sapartacus (1957) ve arada kalan bir yığın güzel yapıtını geçiyor 1987 yapımı Full Metal Jacket'i bulun tekrar tekrar izleyin.
"Bazı şeyler ya öyledir ya da değil örneğin günün rengi, bir çocuk olmanın hissettirdikleri, tuzlu suyun güneşten yanmış bacaklarınıza dokunuşu, su bazen sarıdır bazen de kırmızı aslında bu renk o günün size hatırlattıklarına bağlıdır, size bu hikayeyi olduğu gibi değil hatırladığım şekliyle anlatacağım."

Kubrick
Büyük Umutlar

Sufi.

Friday, September 22, 2006

Bir Yanım Çürüdü

Bir yanım çürüdü,
bir yanım diri
hala inatla bir şeylere tutunuyorsa bir sebebi olmalı.
Olmalı.
Edebiyat ortamımız neden bunca kantarın ucunu, kökünü, soyunu, sopunu kaçırdı?
Eskiler, hani o eski edebiyatçılarımızda mı böyle yaparlardı?
Belki, ama işin suyunu bunca çıkardıklarını hiç sanmıyorum.
Anılar, günceler, kişisel görüşleri kapsayan kitaplar önemli yapıtlardır, biz de ise ötekini sorgusuzca dar ağacına asma aracına dönüştü.
Aziz Bey, Hilmi Yavuz, İsmet Özel bilinen örneklerdir, üstelik bazıları yeni yayınlandılar.
Huylu huyundan vaz geçer mi?
Edward Said'i cılız bir ıslıkla karşılayan Hilmi Bey'den beklenilen bu olmalı, ötesi değil.
Oğuz Atay'a edebi değil, tamamen edebiyatın dışından taş atan İsmet Özel'e de artık söyleyecek lafım yok.
Dikkat ediyorum hepisinde tanka taşa atar gibi bir "eda" var.
Çok da komik kaçıyor.
İşte bundandır ki bir yanım çürüdü diyorum.

Borges Defteri bütün bu çürümüşlüklere itiraz ederek geçici olarak sustu!
Sustu ki birileri gırtlakları parçalanırcasına bağırsınlar, ona+buna çamur atsınlar, kendilerinin ne büyük bir kıymet olduklarını haykırsınlar. Herkesi, her şeyi aşağıya çeksinler, çab sarf etsinler, yücelsinler, evliya olsunlar.
Sonra gece yarıları TV'lerde "gönül"ü konu etsinler!
Gönül körleştikten sonra "gönül" deseniz ne çıkar Hilmi Bey?
Siz önce içinizde gizlediğiniz o ayna'yı temizleyin, ve "gönül işleri" sorumlu baş katipliğini bir daha deneyin, bu kez hiç konuşmasanız da biz anlarız gönül halinizi!
Gönül sözcüğü birilerinin elinde sondan "ü"+ ünlem işaretine dönüşürse ona ya da buna: ego tatmini derlermiş, miş, ama ne iş?
Gönülü konuşmuyorsunuz, konuşamıyorsunuz.
En azından yeri geldiğinde sizlerde susun.
Susmak çok büyük bir erdemdir.

Selam,
Muhabbetle,

Hu.

Sufi.

Friday, September 08, 2006

Hani Nerde?

Hani nerde omuz ve cesaret verdiğin gövdeler?
Omuz omuza dostluk soluduğumuz saflar?
Hani neredeler o hırçın yeleleri uçuşan atlar?
Nerede ateş dostum?
Nerede bıraktığın onca sıcak küller+güller'in?
Ve evreni her seferinde bize biraz daha yakın kıldıran o aziz nefesin?

Andolsun
ki çok yalnızız..


Susarım,
Ay parlayana dek..


Sufi.

Tuesday, September 05, 2006

Te Recuerdo Amanda

defter'in grafik çalışmalarını çok seviyorum, tıpkı bunun gibi..


V. Jara'nın bir aşk öyküsünü anlatan şarkısı..seni anımsıyorum Amanda.

Biz hangi gök katında yaşıyoruz Jara?
tam bu vakit bir rüzgar çıkar
üreperirsin ,
istediğim o ayrüzgarının geri dönüşüdür, dostlarım.


her gece defterimizden bir şiir okuyun
kaldığımız
sayfası tutuşsun kalbinize..

Sufi.

+03102006 gecesi ay yine, yeniden parlayacak+..

Monday, September 04, 2006

Rüzgar yine esecek

Şimdi
rüzgar
esecek
şimdi
mavi bir kuş
yayılımı şafağın kanadında,

bir sufi gömütüne bilinmeyen bir gözden iki damla ışık
düşecek,
buna da razıyım, diyecek;
itiraz etmeyecek asla
ey yüceler yücesi.

üç damla
gün ışığı
toprağıma..


Sufi.

Sunday, September 03, 2006

Büyüküstü ne ki?

Borges Defteri 1 Ay suskunluk kararı aldı.
Araçla, amaç arasında duran geniş zamana sarılmak güzelliktir.
yıllardır edebiyat ortamımızın kafasını ütüleyen zırzevat'a bir isyan bayrağıdırbu.
Edebiyat ortamımızda bir ilktir.
Çok isterdik bu kadar edebiyat dergisinden birisi çıksın
derginin tam orta sayfasına siyah bir kare yerleştirsin ve bu "elim", "canhıraş" gidişatı mercek altına alsın büyütsün, çarpsın, çıkartsın, ki belki o büyüküstü erbabımızın sağır kulakları duyar sesleri..
Hastalıklarımızda bir başınayız, sağlık sigortasından yoksundur çoğu yazar, çizer.
üç kutu ilaç parasını temin etmek zor, bela bir "iş" olmuştur.
Ya şu Suriye kadar olamayacağız mı? Orada tüm şairler devlet tarafından sağlık güvencesi altındalar. Dostumun anlattığına göre maddi olarak yardım ediyor devlet. Aynı Osmanlı Saray mantığı işte! Devletten destek görüyor diye eleştiri, isyan sesini kısmıyor, kısamaz şair, Nizar Kabbani de onlardan birisi idi. Daha niceleri var.
Defter'imizin çığlığı yerindedir, daha kaç şair, yazar, ressam evinde öldükten sonra kurtlanacak?
Kaç gerçek yaratıcı insan alnının gölgesini duvarlara basacak, kimsesizlikler arasında?

Çaresiz, korunmasız, yalnız ÖLMEK İSTEMİYORUZ!
Şair'e onurlu gidiş yakışır, dimdik.. buğulu kırık camlardan bir sabah rüzgarı gibi..
kadavramız karıncalar, kurtlar törenine terk edilmesin..


Muzaffer Buyrukçu ilk değil son olmayacak.
Bütün şairlerin Papyonla gezme şansları yok hayatta,
kader işte!
Mülk sahibinin doğru olmayışı bazen ağır gelir kişiye
+ gene bu yerdedir büyük saatin göstergesi+
GÖRÜN
Hissedin
Gidiyoruz tek tek
Duyun sesimizi..


Alnından öpüyorum Borges Defteri
Onurlu,
Dim dik
Haklı duruşunla
Tüm hakkaniyetten yoksun ilk çağ "yaratıklarına" karşı.
Edebiyat, Sanat'ı bir beyinsel masturbasyon aracına dönüştürenlerle daha işimiz çok.
Şair, Ressam yalnızlığına
ithaf olunur Borges Defteri'nin
suskunluğu.
http://borgesdefteri.blogspot.com/
bu süreçte defteri ziyaretsiz bırakmayın ki,
sevinç içinde yanımıza serilmesinler pislikler..boş gevezeler.

Selam,
Muhabbetle,

Hu.

Sufi.