TeknoSufi

"IKI KAPILI BIR HANDAYIM"

Monday, August 28, 2006

Nesneyi Yalıtma Yetisi

"Yap- Boz" der o, bağ bozumu derim ben!
üzerine kalın çizgilerle notlar düş, düş sonrası, asi şey, "ey" , "ney".

Önceki parçalanmalarla sonraki parçalanmaları bitiştiren içsel bir sesim ben , biliyordun bunu.
ya "öteki" parçalanmalar?
korkaklığı insandan saymayan .
Zaman merdivenlerini hiç düşmeyeceğinden emin olmak
istercesine temkinle inip çıkan kör bir ses.
Oturduğu koltuğa yaslanamayanların sesi.
Evinde sizi herhangi bir yerdeki gibi adeta yabancı karşılayanların sesi.

Endülüslü bir cerrahın eldivenlerini denemek, sonra başka bir düzeyde sevmek,tiksinmek ve ikisinin ortasında ya da dışında bir yerde,gerçekte var olmayan bir yerde durmak Hür,
Yani tekrar etmek ve bu arada ,görünmeyen bir varlığın “ gitme gitme ne olur ” sesi.
“ eskiyi bilmeden hüküm veremezsin, geleceğe ait hükümler yanlış çıkabilir” dediğin akşamın tuhaf sesi.

Gözlerine inen perdenin sesi .
Denize, göğe, havaya, evin duvarlarına, kapılarına , benim bir gün senin için yazacaklarıma çarpmanın sesi.
Sessizlerin çarpması, çarpıntısı.
Belki bu yüzden inanıyordun.
Kim bilir?
Benim tutkuyla sevdiğim Deniz Fenerini bu yüzden o kadar çok seviyordu bir "rind"..
Ya da inanmak sevmek zorunda kalmıştı .
“geceyi seviyorum” derken eli ve yüreği bu yüzden o kadar titrek ve yumuşaktı, ya da sert;bilmiyorum.

Sıradan bir geçmiş özlemi değil benimkisi ey parlayan ateş ,
yeryüzünde bunu bilen kaç kişi kaldı sanıyorsun?
bu öznel “tutkumu” bilen tek kişi kaldı desem inanır mısın?
Senden sonra Giacometti’yi bir tek onunla konuşabilirim sanki ! Hatırlamalısın Giacometti’nin sık sık tekrarladığını:
“değerlendirmek lazım”.
Düşünüyorum “bir kere,tek bir kere olsun,bir insan ya da nesneye küçümseyici bir bakış” fırlatmamak ve her hangi bir cümle, harf, sözcük kullanmamak için azami dikkati göstermek; nasıl bir şey ? Kaç kişi kaldık?
Onun için “ herkes en değerli yalnızlığı içinde görünüyordu”.
Ah , acemaşiran nakkaşın , süzinak bestesi ; parlayan rengi.

Nesneyi yalıtma yetisi ,yalnız kendi anlamlarının hücumuna uğrama yetisi
ne zor, ne çetin bir kişisel süreç , bunun ancak “ seyreden kişinin” tarihsel olarak ortadan silinmesiyle mümkündür dediğini de çok iyi anımsıyorum,ve Genet’e edebi biçimde tebessüm ettiğini..
Seyreden kişinin her çeşit tarihten kurtulmak için olağanüstü çaba göstermesi gerekiyor ki
“sonsuz” bir şimdiye dönüşsün.
Sonsuz şimdinin Sesi..
Hiç kolay olmadı ,
“Sonsuz an” kavramı,
senden sonra acemaşiran ressamdan öğrendiğim tek “gerçek” :
“dostum artık gam yemeyi benden bekleme! Bende mestlikten, şenlikten, sarhoşluktan bir şey arama. O bizi bu iş için yaratmıştır,
biz akla düşman “divaneler”, ayıklığa karşıyız" .+alıntı pirim'den+.

Selam ey kadeh,
Muhabbetle
Hu.

Sufi.

eski yazılarımdan geriye kalan bir alışkanlıktır,
bir "cennetlik" bölümü var,
siz "gök+yapımı" olarak adlandırın(isterseniz- koşullu bir cümledir):
Galiba birkaç aziz dosta daha "şifa" dilemek gerekiyor, bir garipliktir çöküyor
güzelliklerin üzerine ya rab, kötüler hep mi böyle keyfe keyif katarak mı yaşarlar?
yok mu hiç şöyle hokkalı bir kalemin?

Al tam-tam de los timpanos golpeados por el sol delirante,
he aqui al polvo que se levanta como un rey amarillo y todo lo descuaja
y danza solitario y se derrumba

Kulakzarının tamtamlarını ,çılgın güneşin dövdüğü
Sarışın bir kral gibi yükselen toza bak,
Herşeyi kökünden söken,
Rakseden tek başına,
Sonra
Yere yığılan.

Octavia Paz

2 Comments:

Blogger nu'n said...

gönülden dökülmüş sözlere karşı düğümlenir bazen kelimelerim. sözsüz kalmışımdır ama huzur doludur sözsüzlüğüm.

10:14 AM  
Blogger Sufi said...

Teşekkür ederim, yeryüzüne bakıyorum,
görmeye..

11:02 AM  

Post a Comment

<< Home