TeknoSufi

"IKI KAPILI BIR HANDAYIM"

Thursday, August 31, 2006

İstek, Dilek

" İstek, dilek değildir, bir şey için çabalama da değildir yalnızca; tersine isteme, kendinde buyurmadır" buyuruyor Nietzsche.
Güç İstemi, A.668. Y.1888

ne demek istemiş?
isteme kendini mi ister?
isteme kendi kendini mi aşar?
İsteme, istediğine çoktan sahiptir de biz mi bilmiyoruz..

Selam,
Muhabbetle,

Hu.

Sufi.

Wednesday, August 30, 2006

Sanrı Kültü

J.M ile Karşılıklı konuşmalarımızın, o özlemini duyduğum günlerimizden geriye kalan notların toplamıdır.
İlk dört bölümünü kimi dostların okuma şansları oldu.
Hayat, Ölüm, Var oluş, Karabaslanlar, çoğu zaman zihnimizi, düşüncemizi kendine çeken önemli konular çevresinde süre giden ve baş ucu yazılarımdan sayılan, nereye gitsem yangınlarımda ilk kurtaracaklarım arasında tuttuğm evraklar.. Gözü ve aklı her okumamda sıkı bie şekilde besleyen, yeni ufuklar açan, büyük bir birikim ve medeniyetin ayak izlerinde kendinize doğru özgün patika yolu açmanıza aracılık eden metinlerdir..
Aradan çok geceler, gündüzler, fırtınalar geçti, ta o günlerde bile "Sanrı Kültü" başlığıyla kitaplaştırmayı düşünmüştük. Benim zorunlu göçüm, hayat, memat sorunları vs ..girdi araya..
O ikinci çok önemli buluşmamız ise toplam 40 sayfaya yakın bir dosya oldu.
Bir önceki buluşmamızda hiç değinmediğimiz konular öne çıktı.
Sanırım iki sene önce defter'de yayınlanmak için izin istemiştim.
"Şimdilik bekleyelim" demişti.
Geçen süre zarfında tüm yazıları (geri kalan bölümler dahil) toparladım.
"Sanrı Kültü" toplam 100 sayfa civarında prıl prıl bir dosya oldu.
J.M'nin bana emanet ettiği bir diğer dosyayı da bitirdim, Lorca ile ilgili hiç okumadığım yığınla yazılar, şiirler, resimler..toplamı, bir boşluğu doldura+bilecek nitelikte bir çalışma.
Özgün dilinden karşılaştırmalı gittim, ufak tefek değişikiler yaptım. Söz sahibine iade ettim:)
Anladım ki o da benimle ilgili boş durmamış, "Sufiyane" başlığı altında tüm yazılarımı toplamış,
Kapak desenini bile hazırlamış.
Çevremizden de çok güzel dosyalar ulaştığını duydum, çok sevindim.
Acaba kendi yayınevimizi kurmanın zamanı geldi mi?

Nedersin?
Baskı adedi çok sınırılı tutulsun sadece işin ehli okurlar okusun.
Aynı gravür sanatında olduğu gibi,
tümü "E.A" yapımı gibi ve özgün bir biçim+sunumda olsun.
Sesli düşünüyormuşum:)
Ama galiba eski cam kubbeli, Marmara adasından getirtilmiş beyaz mermer sekili antik hamamda gibi hissettim kendimi.
Ses yankı yapıyor.
Su sesi ise dinginllik, huzur veriyor. Bir anda beynim Lidya ovalarına odaklanıyor, o antik hamamların ortasına konulan felsefe taşlarını düşünüyorum.

"Sanrı Kültü'nün bir kısmını "bir ara" buraya aktaracağım.
ne de olsa serde var bir "divanelik".


Selam,
Muhabbetle,

Hu.

Sufi.

Tuesday, August 29, 2006

Haz ve Şaşkınlık!

Epikuros bile kendi soy+sopunu unuttu, ama bizim yerli Epikurosçular hazzın, öte yandan aymazlağın suyunu bıkmadan, yorulmadan Osmanlı şerbeti gibi yudumluyorlar.
Ne tuhaf "şeyler" bunlar..
Bunca haz insanda içinden çıkılmaz bir şaşkınlık yaratmalı, ama önce "şaşkınlık etmeyi"bileceksin, düşünce gereği.
" O ", yani Epikuros bile"kendini" fırlatıp attı,
kendi teninin ağır yükünü.

Ben mi sordunuz?
Bilge olanlar arasına atıyorum kendimi, kişisel umutsuzluğumdan değil,
görünen, yaşanan, yaşadığımız çoğu sosyal ilişkilerin bizi yeterli kılmadğından dolayı.
Yorgun tenime
Soruyorm,
Ruhların bağlılığı neden bunca zedelendi?

Neredeyim?
Neredesiniz?

Bu sayfalara daha ne kadar yazarım, "fikrim yok", ama içinden geçtiğim, geçmeye çalıştığım "umut geçidi" süresince devam eder. sanırım.


Selam,
Muhabbetle,

Hu.

Sufi.

Monday, August 28, 2006

Nesneyi Yalıtma Yetisi

"Yap- Boz" der o, bağ bozumu derim ben!
üzerine kalın çizgilerle notlar düş, düş sonrası, asi şey, "ey" , "ney".

Önceki parçalanmalarla sonraki parçalanmaları bitiştiren içsel bir sesim ben , biliyordun bunu.
ya "öteki" parçalanmalar?
korkaklığı insandan saymayan .
Zaman merdivenlerini hiç düşmeyeceğinden emin olmak
istercesine temkinle inip çıkan kör bir ses.
Oturduğu koltuğa yaslanamayanların sesi.
Evinde sizi herhangi bir yerdeki gibi adeta yabancı karşılayanların sesi.

Endülüslü bir cerrahın eldivenlerini denemek, sonra başka bir düzeyde sevmek,tiksinmek ve ikisinin ortasında ya da dışında bir yerde,gerçekte var olmayan bir yerde durmak Hür,
Yani tekrar etmek ve bu arada ,görünmeyen bir varlığın “ gitme gitme ne olur ” sesi.
“ eskiyi bilmeden hüküm veremezsin, geleceğe ait hükümler yanlış çıkabilir” dediğin akşamın tuhaf sesi.

Gözlerine inen perdenin sesi .
Denize, göğe, havaya, evin duvarlarına, kapılarına , benim bir gün senin için yazacaklarıma çarpmanın sesi.
Sessizlerin çarpması, çarpıntısı.
Belki bu yüzden inanıyordun.
Kim bilir?
Benim tutkuyla sevdiğim Deniz Fenerini bu yüzden o kadar çok seviyordu bir "rind"..
Ya da inanmak sevmek zorunda kalmıştı .
“geceyi seviyorum” derken eli ve yüreği bu yüzden o kadar titrek ve yumuşaktı, ya da sert;bilmiyorum.

Sıradan bir geçmiş özlemi değil benimkisi ey parlayan ateş ,
yeryüzünde bunu bilen kaç kişi kaldı sanıyorsun?
bu öznel “tutkumu” bilen tek kişi kaldı desem inanır mısın?
Senden sonra Giacometti’yi bir tek onunla konuşabilirim sanki ! Hatırlamalısın Giacometti’nin sık sık tekrarladığını:
“değerlendirmek lazım”.
Düşünüyorum “bir kere,tek bir kere olsun,bir insan ya da nesneye küçümseyici bir bakış” fırlatmamak ve her hangi bir cümle, harf, sözcük kullanmamak için azami dikkati göstermek; nasıl bir şey ? Kaç kişi kaldık?
Onun için “ herkes en değerli yalnızlığı içinde görünüyordu”.
Ah , acemaşiran nakkaşın , süzinak bestesi ; parlayan rengi.

Nesneyi yalıtma yetisi ,yalnız kendi anlamlarının hücumuna uğrama yetisi
ne zor, ne çetin bir kişisel süreç , bunun ancak “ seyreden kişinin” tarihsel olarak ortadan silinmesiyle mümkündür dediğini de çok iyi anımsıyorum,ve Genet’e edebi biçimde tebessüm ettiğini..
Seyreden kişinin her çeşit tarihten kurtulmak için olağanüstü çaba göstermesi gerekiyor ki
“sonsuz” bir şimdiye dönüşsün.
Sonsuz şimdinin Sesi..
Hiç kolay olmadı ,
“Sonsuz an” kavramı,
senden sonra acemaşiran ressamdan öğrendiğim tek “gerçek” :
“dostum artık gam yemeyi benden bekleme! Bende mestlikten, şenlikten, sarhoşluktan bir şey arama. O bizi bu iş için yaratmıştır,
biz akla düşman “divaneler”, ayıklığa karşıyız" .+alıntı pirim'den+.

Selam ey kadeh,
Muhabbetle
Hu.

Sufi.

eski yazılarımdan geriye kalan bir alışkanlıktır,
bir "cennetlik" bölümü var,
siz "gök+yapımı" olarak adlandırın(isterseniz- koşullu bir cümledir):
Galiba birkaç aziz dosta daha "şifa" dilemek gerekiyor, bir garipliktir çöküyor
güzelliklerin üzerine ya rab, kötüler hep mi böyle keyfe keyif katarak mı yaşarlar?
yok mu hiç şöyle hokkalı bir kalemin?

Al tam-tam de los timpanos golpeados por el sol delirante,
he aqui al polvo que se levanta como un rey amarillo y todo lo descuaja
y danza solitario y se derrumba

Kulakzarının tamtamlarını ,çılgın güneşin dövdüğü
Sarışın bir kral gibi yükselen toza bak,
Herşeyi kökünden söken,
Rakseden tek başına,
Sonra
Yere yığılan.

Octavia Paz

Wednesday, August 23, 2006

Sebep

en son mayıs ayında telaşla indirdim perdeyi,
umudumun tükendiği andı,

sebep diyorum,
sebebi yok,
gidersin.

demek bu kadar kolaymış.

sular dindi,
nihayet.

yalnız ve dingin,
hala en çok sevdiğim şey anlamını bildiğim şeyleri
tekrar düşünmektir.
ve en çok ellerimle gözlerini kapatmak isterdim,
yaratılış sırrını çözmek için, belki senin bütün bunlara ihtiyacın yok,
ama ben mecburum.

hayat mı?
büyük bir kağıt parçasını ellerinde buruşturp atamamak!

hergün biraz daha boşalan dünyadan korkuyorum, kitabı kapıyorum,
yatağıma geri dönüyorum,
annemi anımsıyorum
- Tanrı nerede anne?
o her yerdedir.
-Şimdi burada mı yani?
evet, yanı başında.

avucumu kapatıyorum uykuya dalıyorum, Tanrı'dan bir parça avcumun içinde olmalı.


Selam,
Muhabbetle,

Hu.

Sufi.